Yazı ayrı güzel, güzü ayrı: Gümüşlük

Bodrum’un sevilen mahallelerinden Gümüşlük, günışığıyla oynaşan şahane denizi, yelken sörfüne uygun rüzgârı, kadim bir yörede olduğunuzu hissettiren köklü tarihi ve deniz ürünleri ağırlıklı mutfağıyla keyifli bir mola yeri...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

DÜRDANE KIRÇUVAL

Türkiye’nin en gözde tatil beldelerinden biri, hiç kuşkusuz Bodrum... Bodrum’un, malum, en az kendisi kadar ünlü mahalleleri de var. Bunlardan biri adı gibi pırıl pırıl pırıldayan Gümüşlük... Sahile bakan az sayıdaki evden birini kiralayan arkadaşımın daveti üzerine ilk kez bu yaz Gümüşlük’te tatil yapma fırsatı buldum. Kelimenin tam anlamıyla da bayıldım. Evet, tatilim Kurban Bayramı’nı da kapsayan, talep patlaması yaşanan döneme geldi. Ancak, tüm yoğunluğuna rağmen, yine de çok keyifli bir belde olduğunu düşünüyorum. Serin ve temiz denizi, yüzerken balıklarla dans, rüzgârı nedeniyle yelken sörfüne imkân vermesi muhteşem... Yoğunluğun azaldığı şu günlerde çok daha sevimli bir hâle gelmiştir, eminim... Ben kendi deneyimimi ve bende iz bırakan noktaları paylaşayım, gerisi size kalmış...

Yelken sörfçüleri rüzgârın peşinde...

Gümüşlük’ün artılarından biri de rüzgârının deniz sporlarına uygunluğu demiştim... Kızım Zeynep de tatil sırasında yelken sörfü dersi alan ve bu sporu başaran gençlerden biriydi. Bir anne olarak elbette onu sörf yaparken izlemekten büyük keyif aldım... Yelken sörfü, güç ve denge gerektiren, aynı zamanda görsel olarak izleyenlere büyük keyif veren bir spor. Rüzgâr alan bölgelerde tatil yapanlara, hele ki Gümüşlük’te olanlara bu sporu yapmalarını tavsiye ederim, eminim çok eğlenecekler.

Ve biraz tarih...

Bodrum’un, hatta ilçenin bağlı olduğu Muğla’nın en keyifl i köşelerinden biri olan Gümüşlük; doğal güzellikleri, temiz denizi, gür ormanlarıyla dikkat çeken, yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olmuş bir belde. Aynı zamanda büyük bir bölümü SİT alanı. Doğal güzelliğinin yanı sıra köklü bir tarihe de sahip olan Gümüşlük, Büyük İskender’in kuşattığı ama alamadığı şirin bir balıkçı koyu... Mausolos’un Bodrum Yarımadası’nın en batısında kurduğu ve o günkü adı Myndos olan antik bir yerleşim bölgesi... Myndos’un ilk sakinleri Leleglermiş... Myndos’un arkasındaki tepelerde gümüş ocakları olduğu, bundan dolayı da bu adı aldığı rivayet ediliyor.

Mazinin izleri...

Bizans döneminden kalma kilisesi, geride kalan sur duvarı ve bu surların içinde kalan dalgakıran kulesinin kalıntıları, toprak altında kalan seramik parçaları, yarım sütunlar ve mozaik işleri, tarih tutkunlarının Gümüşlük molalarında bugün de görebilecekleri kalıntılar arasında...

Balık yemeden dönülmez...

Gümüşlük’te sahil kenarını donatan balık restoranları da beldenin ününe ün katıyor. Bodrum’un diğer mahallelerinde tatil yapan yerli ve yabancı turistler, akşam saatlerinde yemek keyfi için Gümüşlük’ü dolduruyorlar. Başta süs kabakları olmak üzere çeşitli objelerle ışıklandırılan, dalgaların vurduğu sahildeki restoranlar, mezeleri ve balık çeşitleriyle gerçekten unutulmaz lezzetler sunuyor. Bodrum’a giden turistlere söylenen “Gümüşlük’ü görmeden ve orada balık yemeden Bodrum’u gördüm demeyin” sözü bence de doğru... Lezzetli balıkların yanı sıra ahtapot ızgara ve tereyağında kalamar denemenizi de öneririm...

Uzun kahvaltılar için biçilmiş kaftan

Tatil dediğin gezmek, eğlenmek, dinlenmek; aynı zamanda farklı lezzetleri tatmak, güzel yemekler yemek, kahvaltılarda uzun zamanlar geçirmek demek değil midir! Bu şirin tatil beldesi kahvaltıda da iddialı. Farklı mekânlarda kişi başı 25 liradan başlayıp 60 liraya kadar uzanan fiyatlarla kahvaltı etmek mümkün. Akdeniz’in öne çıkan meyve ve sebzeleri süslüyor kahvaltı masanızı. Çeşit çeşit reçel ve marmelatlar, klasik bal-kaymağın yanında, peynir ve zeytin çeşitleri, menemen -ya da yumurtanızı nasıl isterseniz-, börek ve simidin baş tacı olduğu, acuka gibi ev yapımı sürprizlerin yer aldığı kahvaltılar enfesti. Birkaç kafe ve restoranda kahvaltı yapma fırsatı bulduk ve hepsinden de memnun kalktık. Hepsinde de sınırsız çay ve güleryüz vardı. Bazılarında kahvaltının ardından ikram edilen kahve ve elmalı kurabiye ise bizi meftun etti.

Kral yolunda yürümeye ne dersiniz?

Gümüşlük’ü ziyaret edenlerin en çok ilgi gösterdikleri yerlerden biri de Tavşan Adası. Gümüşlük’ün tam ortasındaki adaya yaklaşık yarım metre enindeki ve biraz daha derinde su altında kalan Kral Yolu adı verilen yoldan yürüyerek ulaşılabiliyor. Batık şehrin surlarının üzerinde yer alan Kral Yolu’nda yürümek insanda tarihin içinde yolculuk yaptığı duygusu yaratıyor. Üstelik suda yüzen yüzlerce balığı da görebiliyorsunuz. Bu yarı yıkık taşlardan geçidin, Helenistik Dönem’de Halikarnassos kralı Mausolos’un emriyle inşa edildiği kayıtlarda yer alıyor. Kral Mausolos ve sevgilisi Artemisia bu adaya tavşanları beslemek için gider ve orada gün batımını izlermiş. Siz de bu muhteşem gün batımını izlemek için paçalarınızı sıvayıp diz boyunu geçmeyen berrak sularda tarihi hissederek yürüyebilirsiniz.

Yazlık evden restorana...

Gümüşlük'te belde gibi sıcak, küçücük dükkânlarını gezdiğim esnafl ardan bazılarıyla da konuştum. Gördüm ki bu mekânların öyküleri de en az Gümüşlük kadar renkli. Örneğin; Sevinç Ulucanlar, Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirip 30 yıl İsviçre’de öğretmenlik yaptıktan sonra annesi Hümeyra Ertana ile yazlık evini, kendi sevdiği tatları paylaşmak adına restorana çevirmiş. Sevinç Hanım, “Sevdiğimiz tatlar kaybolmuştu, aradığımız lezzetlere ulaşamıyorduk. Biz de annemle evimizi restorana çevirerek kendi sevdiğimiz yemekleri paylaşmak istedik. Kardeşimin de önerisiyle mütevazı restoranımıza tüm dünya mutfaklarının ortak malzemelerinden olan Soğan- Sarımsak adını verdik. Hâlâ da yazları bu evde yaşıyorum. Mutfak benim yatak odam... Yemekleri kendim hazırlıyorum” diyor.

Maden mühendisi tasarımcı

Maden Yüksek Mühendisi Nur Toraman, 11 yıldır yazları Gümüşlük’te dükkân açtığını anlatıyor. Aslında “camaltı vitray sanatçısı” olduğunu ifade eden Toraman, çeşitli sanat dallarına sunulan devlet desteğinin camaltı vitraya verilmediğini söylüyor. Toraman bu nedenle dükkânında yağlıboyalar da bulundurmak ve takı tasarımı yapmak zorunda olduğunu anlatıyor. Dükkânındaki her şeyin kendi eseri olduğunu belirten Toraman, “Maden yüksek mühendisiyim. O nedenle taşlar benim işim. Yarı değerli taşları mümkün olduğu kadar kalitelilerinden getiriyorum. İnsanın hayallerini gerçekleştirmesi büyük mutluluk, ben bunu yaşıyorum” diyor.

Çırak bulamayan sandaletçi

Bodrum’un bir beldesinde tatil yapılır da ünlü “Bodrum sandaleti"ne rastlanmaz mı? Mustafa Karaöz de kırk beş yıllık sandalet ustası. Mustafa usta, dükkânında ünlü Bodrum sandaletleriyle el yapımı deri çantalarını sergiliyor. Mustafa Usta elbette tüm sandaletlerin deri ve hakiki köseleden yapıldığını ve el emeği olduğunu vurguluyor. Tek yakındığı konu ise çırak bulamamak. Kendi çocuklarının sandalet yapımına ilgi duymadığını, meşakkatli bir meslek olduğu için çırak bulmakta zorlandığını ifade ediyor, hatta “Galiba bu meslek de bizimle son bulacak” diyor. Gazeteci olunca insan tatil de yapsa, illa esnafın, vatandaşın sorunlarına kulak kabartıyor.

Yıldızlı bir gecede müzik

Gümüşlük, sadece denize girilen ve restoranlarında yemek yenilen, tarihe tanıklık edeceğiniz bir tatil beldesi değil. Aynı zamanda, poptan caza geniş bir yelpazede müzik dinleyeceğiniz, canlı performanslar izleyeceğiniz bir yöre... Kısa bir süre önce düzenlenen geleneksel Uluslararası Klasik Müzik Festivali’ne ev sahipliği yaptı... Yaz boyunca; Nükhet Duru, Mirkelam, Mehmet Erdem, Şehnaz Sam gibi isimleri ağırladı yöre... Benim için de Gümüşlük tatilimin en güzel sürprizlerinden biri Bülent Ortaçgil konseri oldu. Ortaçgil, Gümüşlük Eklisia sahnesinde en sevilen şarkılarını seslendirdi. İki saat sahnede kalan 68 yaşındaki Bülent Ortaçgil’e, Erkan Oğur gitarıyla eşlik etti. Bodrum esintisinin serinlettiği gecede, Birsen Tezer de Bülent Ortaçgil’in “Çığlık Çığlığa” parçasını seslendirdi. Konser eşsizdi.

Bu konularda ilginizi çekebilir