İş adamı ne yapsın?

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bu yazının bir bölümü italik ve iki (elma) işaret arasında. En azından ben yazı işlerine öyle sundum. Nedenini yazının sonunda açıklayacağım. Önceleri “Kriz falan yok. Bunlar ülkemizin gelişmesini istemeyen münafıkların uydurmalarıdır” falan deniliyordu. Sonraları “Kriz yok bir sıkıntı var” denilmeye başlandı. Kriz, sıkıntı, buhran, daralma, bunalma her ne ise bana göre ortada, polis arkadaşların pek sık kullandıkları bir deyimle, bir ‘durum’ var ve de tatsız. Bu yazıyı ona göre okumanızı rica edeceğim.

Son zamanlarda ciddiye alınması gereken yayın organlarında, ciddiye alınması gereken yazarlar ve ciddiye alınması gereken kurumlardaki, ciddiye alınması gereken kişiler ülkemizin ekonomik (ve siyasi) gidişatını beğenmedikleri için “Çare üretmek” gereğinden bahseder oldular. Bu yazarlardan ve kişilerden büyük bir çoğunluk bunu uzun zamandır söylüyorlardı...Sorunların çözümünün ilk şartının ‘sorunun varlığını’ kabul etmek olduğunu herkes bilir. Demek ki bu çözüm yolunu bulmakla yükümlü olanların, çözüm yolu önermek isteyenlerin ilk yapacakları iş bir sorun olduğunu kabullenmek ve sonra sorunu tanımlamak. Okudukça her iki konuda da bir fikir birliği olmadığını anlıyorum. Eğer yanılıyorsam Allah rızası için beni düzeltin. Bir kısım “Sorun morun yok efendim” derken bir kısım “Ciddi sorunlarımız var” diyor. Bazıları “Şimdi sorun yok gibi gözüküyor ama, ciddi sorunlar yolda” diye bağırıyor bazıları “Şimdi sorun var gibi görünüyor ama geçer, meraklanmayın” diyor. “Sorun var” veya “Yolda” diyenleri “Sorun yok” veya “Var gibi görünüyor ama geçecek” diyenler felaket tellallığı ile suçluyorlar. O da yetmiyor ‘rejim değiştirmek için felaket davet etmekle” itham ediyorlar. Anlaşılan sorun var mı konusunda bir fikir birliği yok.

Peki sorun var diyenler sorunun tanımı konusunda anlaşıyorlar mı? Beni mazur görün ama sorunun tanımı konusunda da bir fikir birliği okumadım. Kimine göre doların kontrolsüz yükselişi sorun, kimine göre sermaye piyasasından yabancıların çıkması, kimine göre cari açık, kimine göre yükselen dış borç maliyeti, işsizlik, politik sallantılar. Kimine göre hepsi...Peki bu yazıda ne yapacağım. Şunu yapacağım. Genel ekonomik durum iyiye gitmiyorsa reel sektör dediğimiz sektör ne yapabilir onu tartışacağım. Yani, siz ekonomi tıkırında diyen reel sektör temsilcilerindenseniz boş verin okumayı. Sinemaya gidin. Ekonomik durum iyiye gitmiyorsa reel sektör bir sürü olumsuzluk arasında iki tanesine karşı özellikle hazırlıklı olmak zorundadır. Bunlar;

1) Talebin ya satılan miktar ve/veya eder olarak düşmesi

ve/veya

2) Girdilerin pahalılaşması olarak adlandırılabilir. Bu olumsuzlukları ülkemizde halen görüyoruz ama bana soracak olursanız daha ciddi hale gelecekler. Bu iki olumsuzluk temenni ederim kriz seviyesine gelmez. “Ekonomimizin temelleri sağlamdır. Bir şey olmaz” lafı kusura bakmayın ama bana yeterli gelmiyor. Şimdi reel sektördesiniz. Ne gibi hazırlık yapmalısınız. İki şeye bakacaksınız. Maliyetlerinizdeki ithalat ağırlığı, girdilerinizin para birimi ve pazarlarınızın iç ve dış çeşitliliği. Bunlara göre iki şeyi değişik oranlarda yapabilirsiniz. Yani çare birbirlerini dışlamayan iki seçenek halinde. Biri likit kalmak, ikincisi stok tutmak. Bu iki çözüm de genel ekonomiye yararlı değil. Tüm işletmeler bu dediklerimi yaparlarsa ekonomiyi batırırız. Gelmeyecek olan kriz gelir. Hiç bir işletme bu dediklerimi yapmaz da kriz gelirse çok işletmenin canı yanar. Hem de fena yanar. Yapanlar kurtulur. Bence olacak olan da budur. Nasıl likit kalınır? O göreceli olarak kolay. Likit kalmanın en kısa yolu bulabilirseniz işletmenin tamamını veya bir kısmını satmaktır. Bunu yapanları görüyorum. Veya masrafları, yatırımları kısarsınız. Bunu yapanları da görüyorum. Gelirleri döviz cinsinden olan işletmelerde hazır faizler düşükken borçlanmaya çalışanları da biliyorum. Parayı, söz gelimi, ham madde veya işle ilgili bir konu yerine çabuk paraya çevrilebilecek başka şeylere yatıranlar da var. Sizin anlayacağınız bazı işletmeler sanki kriz gelecekmiş gibi hazırlanıyorlar... Likit kalmayı dışlamayan ama ondan değişik bir diğer seçenek stoklara yüklenmektir. Özellikle geliriniz TL girdi maliyetlerinizin önemli bir kısmı döviz kurları cinsindense şimdi hammadde stoklarına yüklenip beklemeye alabilirsiniz. Yani bir anlamda piyasadan mallarınızı çekmeye başlarsınız. Mamul malları kanallarda ve elinizde biriktirebilir, üretimi yavaşlatıp piyasaları beklersiniz. 

Bu tür kriz durumlarıdan nakit kalan ve elinde hammadde/mamul madde stoku bulunan işletmeler göreceli olarak daha az zarar görürler. Sıkıntılarımızın nedenlerini şurada, burada arayanlar hatta birden bire kim olduğunu hiç bilmediğimizi anladığımız bir rahibe bağlayanlar da var. Şu anda ülkemizin içinde bulunduğu tatsız durum rahip Brunson kelime-i şehadet getirip hak dinine dönse, ABD vatandaşlığını inkar edip Türk vatandaşlığına geçiş talebinde bulunsa bile kısa zamanda düzeleceğe benzemiyor. Sanki bu durum epeydir geliyorum deyip de gelmiş gibi. Zaten ciddi araştırmacı yazarlarımızın çoğu aynı kanıda. Bu durum dün oluşmadı. Bu nedenle nakit kalmak ve stok tutmak önerilerim hala geçerli.

Şimdi gelelim bu yazıdaki işaretleri arasındaki bölüme. Bu bölüm aslında yeni yazı değil. 23 Kasım 2016 tarihli yazımdan kelimesini değiştirmeden aldım. Neredeyse iki sene önce yazmışım.

Ortada bir kriz var ve bu durumda işletmeler nakit kalmalı ve stok tutmalıdır demişim. Eğer 2016 yılından bu yana nakit kalma ve stok tutma politikası izledinizse reaktif değil pro-aktif işletmeci olarak şimdi kasılabilirdiniz. Şimdi bu politikaları yürürlüğe koymaya çalışıyorsanız işiniz bir kaç açıdan zor. Bir kere geç kaldınız sayılabilir. Birde sağda, solda ve basında görüyorum, okuyorum.

Bu konularda suçlamalar var. Yukarıda yazdığım biçimde nakit kalmaya çalışan ve stok tutan işletmeler acımasızca eleştiriliyor. Zam yapanı ihbar mı istersiniz, stokçular türedi haberleriyle ham veya mamul madde stoklayan işletmelere vatan haini muamelesi yapılmasını isteyenler mi istersiniz hepsi var. El insaf! İşletme sahiplerini kan emici, cani, vampir, ırz düşmanı olarak göstermenin kime ne faydası var anlamıyorum. Genel ekonomik durumu iş adamları yaratmıyor ki. Onlar yaratılan ulusal ve uluslararası çevrede işletmeleri için en iyisini yapmaya çalışıyorlar.

İşletme yöneticileri milyonlarca kişiye ekmek parası kazanacakları istihdamı sağlıyorlar. İşçilerine ve sermayeye karşı sorumlulukları var. Ne yapsınlar istiyorsunuz? Batsınlar daha mı iyi olacak?

İşsiz kalanların ailelerine sizler mi bakacaksınız?

Bir de aynı yazıda uyarmışım. Demişim ki: Yani çare birbirlerini dışlamayan iki seçenek halinde. Biri likit kalmak, ikincisi stok tutmak. Bu iki çözüm de genel ekonomiye yararlı değil. Tüm işletmeler bu dediklerimi yaparlarsa ekonomiyi batırırız. Gelmeyecek olan kriz gelir. Hiç bir işletme bu dediklerimi yapmaz da kriz gelirse çok işletmenin canı yanar. Hem de fena yanar. Yapanlar kurtulur.

Türkçesi şu: O sıralar “Yok efendim. Münafıklık etmeyin. Kriz gelmez” denmesine karşın ben yine de bir sıkıntı olduğunu ve işletmelerin bu tür durumlara hazırlık olmak üzere likit kalmalarını ve hammadde/mamul madde stoklarına yüklenmelerini önermişim. Ancak uyarmışım. Teker teker işletmeler için iyi olan ülke için iyi olmayabilir. Bu bakımdan ha kriz ha kriz algısı demişim. İkisi de aynı kapıya çıkar.

Bunları iş adamları spekülatör (Spekülatör sıfatının birilerini suçlamak amacıyla kullanılmasını ben pek anlayamıyorum. Dünyada resmi işi spekülasyon olan milyonlarca adam, binlerce kurum var!); fırsatçı (Fırsatçı kelimesinin liberal ekonomilerde bir aşağılama sıfatı olarak kullanılması nasıl bir zihniyettir onu da pek anlamadım); manipülatör (Siyasiler yapınca maharet iş insanı yapınca rezalet! Bu nasıl iş?) olsunlar diye yazmadım. İşletmelerin yaşamaları için yapacak başka bir şey aklıma gelmediği için yazdım. İş insanlarını yasalar çerçevesinde kalarak işlerini yaptıkları yani fırsatları değerlendirdikleri, spekülasyonla para kazanmaya çalıştıkları ve şartları manipüle ettikleri için suçlayacaksak kalkıp Kuzey Kore’ye Pyongyang’a gidip oraya yerleşelim.

Spekülasyon, piyasa fırsatları kollama ve manipülasyon hamleleri bir tek orda olmuyor. Yasalar kamu yararını korumuyorsa onu yasa koyucuların düzeltmesi gerekir.

Sağlıcakla kalın.

Tüm yazılarını göster