Alaturka ekonomi yönetimiyle buraya kadar

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

ABD Merkez Bankası’nın faiz politikasını belirlerken nasıl kılı kırk yardığını, enflasyondaki ya da ücretlerdeki %0.1-0.2 mertebesindeki artışları (ya da azalışları) bile dikkate aldığını, konuyla ilgilenen herkes biliyor artık. Şu anda ABD ekonomisinde canlanma belirtileri ortaya çıkınca hemen “acaba ekonomi fazla mı ısındı, enflasyon tehlikesi var mı?” tartışması başladı. Ekonomik büyümenin yükselmesi tabii ki öncelikli hedef ama bu yükselişin ekonomideki dengeleri bozmaması, ekonominin potansiyeliyle uyumlu ve sürdürülebilir olması şart.

Türkiye şimdi yaşamakta olduğu ekonomik sorunlar nedeniyle dünyanın gündeminde çünkü alaturka ekonomi anlayışıyla, “büyümede rekor kıralım, gerisine boş verelim” anlayışıyla yönetiliyor.

15 Kasım 2017 günü bu köşede yer alana yazımın başlığı şöyleydi: “Türkiye dünyada 1.numara olacak.” Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin sözleriydi bunlar. Sayın bakana göre 3.çeyrek büyüme hızı rakamları açıklandığında Türkiye ekonomisinin dünyada en hızlı büyüyen ekonomi olduğu anlaşılacaktı. Ben o yazımda, bir ülke ekonomisinin bir dönemdeki büyüme performansının o ülkeyi “dünyada 1 numara” ilan etmek için yeterli olmadığını vurgulamış, Türkiye’nin cari açıkta, enflasyonda, borçlanma faizinin yüksekliğinde en kötü performans gösteren ülkeler arasında yer aldığını, Türk lirasının ABD doları karşısında en fazla değer kaybeden paralardan biri olduğunu belirtmiştim.

Aralık ayında büyüme rakamları açıklandığında, Türkiye ekonomisinin geçen yılın 3.çeyreğinde dünyada en hızlı büyüyen ekonomilerden biri olduğu anlaşıldı. 2017 yılının bütünündeki büyüme hızı da %7.4 oldu ve bu sonuç büyük bir başarı olarak kutlandı, Türkiye’de çoğu kimse de bu başarı hikayesine inandı.

'Dünya başarımızı kıskanıyor’ masalı

Dünya piyasalarının da bu başarı hikayesine inanarak Türkiye’ye para yağdırmaları bekleniyordu. Ancak beklenenin tam tersi oldu, piyasaların ve uluslararası kuruluşların Türkiye’ye uyarı mesajları vermeye başladığı görüldü. Uluslararası Para Fonu(IMF), Şubat ayı ortalarında açıklanan Türkiye değerlendirmesinde ekonomideki aşırı ısınmaya, tırmanan enflasyona, büyüyen cari açığa ve diğer dengesizliklere dikkat çekerek değişmekte olan dünya koşullarının da Türkiye’nin işini zorlaştırabileceğini vurguluyordu.

IMF’nin yanı sıra uluslararası piyasalar ve rating kuruluşları da benzer risklere dikkat çekiyor ve Türkiye’nin aleyhine gelişen dünya koşullarını da vurgulayarak acil önlem alınmasını gerekli görüyorlardı. İktidarın büyüme rekorunu sürdürmek için attığı yeni adımlar da riskleri büyüten bir zorlama olarak algılanıyor ve ekonomiyi soğutacak önlemlerin alınması isteniyordu.

Başarı hikayesini Türkiye’ye kabul ettirmiş olan iktidar çevrelerine göre ise, dış dünyanın bu uyarıları, onların Türkiye’nin başarısını kıskandıklarını ve yolumuzu kesmeye çalıştıklarını gösteriyordu. Dış mihrakların oyunuydu bu.

Alaturka yönetim güven kaybı getirdi

Ne var ki cari açığı hızla büyüyen ve yüklü borç ödemeleri bulunan Türkiye’de çarkların dönmesi için önemli olan şey uydurmasyon komplo teorileri değil dış dünyadan gelecek olan paraydı. Dış dünyanın ve piyasaların gerekli gördüğü önlemlerin alınması gecikince, ihtiyaç duyulan dış kaynağın bulunmasında sorunlar baş göstermeye başladı ve Türk lirasının değer kaybı hızlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen ay Londra’da yaptığı açıklamalar ise bardağı taşırdı. Türkiye’nin kaderini tek başına belirleme noktasında bulunan kişinin, durumun vahametini hiç kavramadığını gösteren açıklamalar yapması finans çevrelerinde tam bir güven krizi yarattı. Türk Lirası'nın değer kaybı daha da hızlandı.

Türkiye’nin dört başı mamur bir döviz krizine sürüklenmekte olduğu anlaşılınca Sayın Cumhurbaşkanı da ikna edildi, TC Merkez Bankası nicedir ertelenen faiz artışını gerçekleştirdi ve “gerekenin yapılacağı” mesajını verdi. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, Türkiye’nin gerekli adımları atacağını anlatmak için Londra’ya gitti. Bu çabalar sonucunda kurlardaki hızlı tırmanış şimdilik önlendi ve zaman kazanıldı.

Ancak şimdi gelinen noktada, dünya finans piyasalarındaki güven kaybı sorununun aşıldığını söylemek olanaksız. Türkiye’nin alaturka ekonomi yönetimi anlayışından vazgeçtiğini kanıtlamadan piyasaların güvenini kazanması mümkün görünmüyor.

Tüm yazılarını göster